18 Mart 2014 Salı

“KÖYÜMÜZDE TAŞ OCAĞI AÇILMASINI İSTEMİYORUZ”

Köylüler “doğal yaşam mücadelesi” başlattı..!

Mudurnu İlçesi’ne bağlı Yeniceşıhlar Köyü’nde oluşturulmak istenen taş ocağına köy sakinleri tepki gösterdi. Taş ocağı projesi karşıtı köy sakinleri, yürütmeyi durdurma talebi ile Sakarya Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurarak, yargı süreci başlattı.

Yeniceşıhlar Köyü Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (YEKÜDER) Başkanı Sinan Cantürk, bölgede taş ocağı oluşturma çalışmaları kapsamında orman tahribatının gerçekleştirileceğini savundu ve projenin doğal yaşamı tehdit ettiğini iddia etti. Yetkilileri göreve çağıran Cantürk, “Köyümüzde taş ocağı istemiyoruz” dedi.

YEKÜDER Başkanı Sinan Cantürk, köyleri Yeniceşıhlar mücavir alanında bulunun, yayla ve doğa turizmi açısından önemli potansiyele sahip olan ve tescilli doğa yürüyüş parkuru olan ormanlık bölgeye taş ocağı oluşturulması için girişim başlatıldığını açıkladı. Taş ocağı projesine köy sakinlerinin ve derneklerinin karşı çıktığını ifade eden Cantürk, konuya ilişkin yaklaşımlarını yaptığı yazılı bir açıklama ile ortaya koydu.

Cantürk, Bolu Express Gazetesi’ne gönderdiği yazılı basın açıklamasında, “Köyümüze, doğamıza ve geleceğimize sahip çıkalım!” çağrısında bulundu.

Cantürk’ün açıklamasında, “Yenicesıhlar Köyü mücavir alanında bulunun, tarihi ve doğasıyla yayla ve doğa turizmi açısından önemli potansiyele sahip, tescilli doğa yürüyüş parkuru olan ve orman vasfı taşıyan bir araziye, ağaçlar kesilerek taş ocağı açılmak isteniyor. Tarih, kültür, termal kaynaklar, inanç ve yayla turizmi açısından çok önemli potansiyele sahipken, son yıllarda bilinçsizce tarım arazilerine yapılan tavuk çiftlikleri atıkları nedeniyle tehdit altında iken, günümüzde yayla turizmi önem kazanmış ve ihtiyaç duyulur hale gelmişken, orman vasfı taşıyan araziler taş ocaklarına kiralanıyor. Üstelik köylünün hiçbir bilgisi ve rızası olmadan” dedi.

CANTÜRK: “TAŞ OCAĞI İÇİN ÇED RAPORU İSTENMEDİ”

Taş ocağı yapım projesi için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu alınması gerektiğini belirten; ancak bu projenin 3 bin metrekareden küçük olduğu gerekçesiyle ÇED raporu istenmediğini ifade eden Cantürk, idari mahkemeye ruhsat iptal davası açıldığını bildirdi. Cantürk, yargı sürecine rağmen taş ocağı projesi için bölgede çalışmaların sürdürüldüğünü kaydetti.

Cantürk, projeye ruhsat verilmesi karşısında, “İlgili firma ve ruhsata onay veren ilgili kurumlar tarafından ormanı bekleyen yangında kazma kürek koşan köylüye bilgi verilmemiş ve görüşü alınmamıştır” sözleriyle tepki gösterdi.

“AMACIMIZ, AĞAÇLAR KESİLMEDEN VE DOĞA TAHRİP EDİLMEDEN DURDURMAK”


Dernek Başkanı Sinan Cantürk, proje ile ağaç katliamının yaşanmasının yanı sıra çalışmalarda kullanılacak iş makineleri ve patlayıcı maddeler nedeniyle köylerinin su kaynaklarının zarar görebileceğini savundu.

Cantürk, bahse konu bölgenin orman bitki örtüsü, endemik bitki çeşitliliği, anıt ağaçlar, fındık bahçesi, ceviz bahçesi açısından zengin olduğunu söyledi. Cantürk bölgede ayrıca, Bolu Belediyesi’nin sosyal sorumluluk projesi kapsamında oluşturduğu doğa turizmi açısından önemli potansiyele sahip Doğal Yürüyüş Parkuru’nun bulunduğunu ve bölgenin tarihsel açıdan sahip olduğu öneme vurgu yaptı.



“KÖYÜMÜZDE TAŞ OCAĞI AÇILMASINI İSTEMİYORUZ”

Cantürk, açıklamalarının devamında ise, taş ocağının faaliyete başlaması halinde taşımacılık faaliyetlerinin köylerinin girişinden yapılacağını söyledi. Cantürk, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Bu yol etrafında yerleşim yerleri iş yerleri kümesler mevcut olup çocuklarımızın oyun oynadığı çayırlar bulunmaktadır. Ağır tonajlı yük kamyonlarının köyümüz girişindeki yolu kullanacak olması da sorun teşkil edecektir. Yukarıda bahsettiğimiz ve şu an öngöremediğimiz başka nedenlerle köyümüz yakınında taş ocağı açılmasını istemiyoruz.”



“YETKİLİLERİ GÖREVE ÇAĞIRIYORUM”


Cantürk, projeye karşı başlatılan hukuksal sürecin devam ettiğini, kesilecek bir ağacın tekrar aynı hale gelmesi için yetmiş ila yüz yıla ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Cantürk, “Dünya bugün kuraklık ve erozyonla mücadele ederken, bizim orman arazilerini yok etmemiz ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara neden olacaktır. Bu nedenle bütün yetkilileri acilen göreve çağırıyorum. Çünkü kaybedecek yetmiş ila yüz yılımız bir daha olamayacak” diyerek, açıklamalarını noktaladı.


Yeniceşıhlar Köyü Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği ( YEKÜDER )Başkanı Sinan CANTÜRK

NOT : BOLU ESKPRES, BOLU OLAY ve GAZETE 14'de çıkan açıklamadır..

31 Ocak 2014 Cuma

Sinan Cantürk / Yeküder'e Sahip Çıkmak !



Binlerce kitap, binlerce aşık , binlerce acıyı bal eyleyen çığlıktan gelen bir sestir YEKÜDER. Volkanın patlayışıyla göreceksin bizi, gökkuşağında, çiçekleri dolaşan arıda, halayda ağıtta....Bak yürekten akan yaşlara, ne de derindir. Ne de candan sevda yüklüdür. Sevdayı yakışanlar taşır ya öylesi görkemli öylesine mağrurdur yürek..!


Şiirdir, semahtır, horondur, zeybektir bu kalp atışı...GENÇ ÖLÜŞÜMÜ GÖRÜP, YEKÜDER’i yoktan varedeşimizi göreceksiniz.Ak sakallı dedelerin bilgeliğinde , anaların ak sütünde, ak kefende, apaydınlık gökyüzünde saklısın YEKÜDER!


Yılgınlığa düşmeyene katık, yaralı yüreğine umut, Öncüye kuzey yıldızı olacaksın .Sahip olduğumuz tek şey nitelik ve nicelikli yaşamaktır. Alçak gönüllü bir sevda erliğinde inancımız sevgi, kitabımız insanı okumaktır.Paylaştıkça büyüyen sevginin getirisi sevince yönelip Hayata akmaktadır.Zaten Mücadeleden gelen bir UMUT'tur YEKÜDER.


Yani umut olmasaydı nice olurdu halimiz ?!. Herhalde acı ve bitmiş bir zor hayatı iyi ki varsın Yeküder’im, iyi ki varsın… Yeküder’e destek olarak, toplumsal mücadelenin içinde olmak, yaşamı daha anlamlı kılmak,köyümüzün ve insanlığın sesi olmak,bir yerde herkesin borcudur aslında.Bunun için herkes yapabildiğini yaparak başlamalıdır, Yaşam hepimizin yaşamı onu daha güzel ve adil kılmakta bizim görevimiz, sorumluluğumuz.


İlk önce kendimizi ,yaşamı ve insanları severek başlayabiliriz.Daha sonra gerekenleri zaten ister istemez yapıyor insan.Onursuz yaşamak istemiyoruz, Yeküder’e sahip çıkarak hem köyümüze, hem de köyümüzün gençlerine güzel bir gelecek hazırlamak için yola koyulduk bir kere. Emek vermeden , inanmadan ve bunu yaşama geçirmeden hiçbir şey olmuyor.

Kültür, Tarih Penceresinden Turizm


Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu coğrafyası tarih yapma becerisini değişik medeniyetlerin bıraktığı tarihi kültürel izleri koruma ve yaşatma konusunda gösterememiştir. Her türlü ilgisizliğe, korumasızlığa rağmen günümüze kadar ulaşabilmiş tarihi ve kültürel zenginliklerimizde anıtsal hale gelmiş birkaç yapının dışında kalan yapılar anakent şehirlerdekiler getirim”rant” için küçük kasaba ve köylerde kalanlarda bakımsızlıktan ve ilgisizlikten dolayı günden güne yok olmaktadır.

Ülkemizin değişik bölgelerinde son yıllarda yaygınlaşmaya başlayan Kültür, Tarih turizmi ne yazık ki yeterli seviyede değildir ve hak ettiği ilgiyi görememektedir. Genel olarak ilgi gören yerlerde ülkemizdeki kültür yozlaşmasına ve geleneksel aile değerlerimizin yok olmasına katkı sağlayan uyduruk tv dizilerinin çekildiği tarihi mekânlarda sanatçı demeye dilimin varmadığı insanların görünmesi ile ilgi görmeye başlayan yerlerde kısa zaman sonra unutulmakta, kaderine terk edilmekte. Her an iletişim ve yolları ile topluma pompalanan üretmeden tüketme alışkanlıklarımız daha ileri seviyelere giderek Andoludaki değişik uygarlıkların bize miras bıraktığı tarihi ve kültürel varlıklarımızda günden güne yok etme ve tüketme noktasına getirmektedir. Günümüzde toplumları ekonomik olarak bağımlı hale getirip kolay yönlendirmenin, yönetmenin bir yoluda toplumları aynı zamanda hafızasız bırakmaktan geçiyor.

Bunun örneklerini geçtiğimiz yıllarda hep beraber gördük yaşadık. 1991 yılında Irak a saldıran ABD birçok Höyük üzerinde Iraka ait uçaksavarlar bulunduğu gerekçesiyle bombalanmıştır.2003 yılında ikinci defa yaptığı saldırıda ise Irak topraklarından çıkmış, 170 bin tarihi eserin bulunduğu Bağdat’taki Irak Ulusal Müzesi yağmalandı. Amerika’nın saldırısı sonucunda insanlığın binlerce yıllık ortak kültürel ve tarihi mirası da ya yok oldu, ya da çalındı. Bağdat Müzesi tüm Mezopotamya kültürlerinin; Asur’un, Bâbil’in, Sümer’in en önemli eserlerinin yer aldığı, depolandığı, dünyadaki en zengin müzelerden biriydi. Eski Ninova kenti ve Bâbil’den kalma eserler, Sümerlere ait heykeller, tabletler, Ur ve Akad kral mezarlarından çıkanher şey, Asur rölyefleri ve 5 bin yıllık çivi yazısı tabletler. Bu tabletler arasında da ilk yazılı kanun metni sayılan Hammurabi kanunlarının bir parçası… Dünyanın öte başından başka ülke topraklarına saldıracak askeri gücü ve planı olan bir devlettin Dünya kültür mirasının bir zenginliği olan Bağdat müzesini bilinçli olarak yağmalatmasının altında o toplumun tarih ve kültür hafızasını yok etme planı yokmudur.!...
Bu soygun ve talan sonrasında Bağdat müze müdürü Abdül Ridhar “Bir ülkenin kimliği, tarihteki değerleri ile uygarlıklarına bağlıdır. Eğer bir ülkenin uygarlığı bizim burada olduğu gibi yağmalanırsa, tarih sona ermiş demektir. Lütfen Başan Bush’a söyleyiniz: Irak halkına özgürlük getireceğini söylemişti. Ancak, bu durum özgürlük değil, insanlığı aşağılayıp yok etmektir”
Her yönüyle geçmişini bilmeyen kişiler gibi toplumlarda tarih ve kültürlerini korumayı, yaşatmayı beceremese geleceğine ışık tutacak yetenekten mahrum kalırlar. Gelecek nesillere bu mirasın ulaşabilmesinin yolu bu eserlere sahip çıkmakla olur. Genel olarak korunabilmiş Anadolu’daki tarihi ve kültürel zenginliğimizi burada anlatmak yazının amacını aşacağından hemen yanımızda güzel Bolumuzun ilçelerinden Tarihi dokusu büyük oranda bozulmadan günümüze kadar ayakta kalabilmiş yerlerimizden biride Mudurnu ilçemizdir.



İki binli yıllarda Mudurnu tavukçuluk firmasının ekonomik krize girip kapanmasıyla zorunluluktan başlayan kültür ve tarih turizmi başlandığından bu yana epeyce mesafe almış olmasına rağmen henüz istenilen seviyede değildir.




Tarihi ve kültürel yapıları koruma amaçlı yapılan Restorasyon çalışmaları devam ederken kasaba insanına turistik amaçlı gelir getirecek ve o eserleri yapılaşama kültürü, mimarisi, otantik, folklorik değerleri yeme içme kültürünü yaşatmak ve gelen konuklara bu değerleri tam anlamlıyla yansıtabilmek için yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yöre insanı bilinçlendirilmeli şimdilik yetersizde olsa Restorasyonu yapılan konutların işlevsel hale getirilmesi sağlanmalı bu konuyu sadece yerel yönetimlerin inisiyatifine bırakmadan devlet politikası haline getirilmeli ilçeye ulaşımı sağlayan yolların bir an evvel bakımı ve genişletme çalışmaları yapılmalı oluşabilecek talebe görede ilçede yerel yönetimler tarafından park sorunu için alternatif çözümler üretilmeli profesyonel rehberlik hizmetleri geliştirilmeli, gelen konukların rahatça kullanabileceği temiz ve hijyen genel alanlar oluşturulmalı, çevre tamizliğine özen gösterilmeli, yöresel yemek vb ürünlerin sunulduğu mekanlar yaratılmalı, yöresel ürünlerin satışa sunulduğu otantik pazarlar geliştirilmeli bu satışları yaparken de alış veriş yapanlarda bir seferlik parası alınacak müşteri gözüyle değil evimizin misafirleriymiş gibi hareket edilmeli, kasabanın tarihi ve kültürünü anlatan broşür belge vb döküman hazırlanıp bilgiler anlatana göre değişen değil standart hale getirilmeli, Mudurnu ve çevre köylerde bulunan ve değişik medeniyetlerin bize bıraktığı zenginlik olan arkeolojik değer taşıyan tarihi ve kültürel varlıklarımızı toplayıp gelen konukların görüp inceleyebileceği açık ve kapalı kasaba tarihi müzesi oluşturulmalı, Mudurnun ismini aldığı kale bir an evvel onarılıp işlevsellik kazandırılmalı. Bir yandan bu ve benzeri konuların eksikliği tamamlanırken basın yayın yolu ile kasabanın tanıtımı yapılmalı Mudurnu isminin sadece tavukçulukta marka olmuş bir isim değil tarihi ve kültürel zenginliğiyle de her türlü ilgi ilgi ve desteğe değer olduğunu dünyaya duyurmalıyız.

Mehmet Cantürk